Babailer - Anadolu Devriminin Kavşak Noktası
Mehmet Özgür

"Babai ayaklanmasının, Türkmenliğin artan öneminin ve Sultanlığın feodal
çözülüşünün ifadesi olduğu söylenmelidir. İsyan aynı zamanda anti-feodal
özellikler edindi ve böylece bir sınıf savaşıdır"
Ernst Werner
Babai ayaklanması kavşak noktası ve kendinden sonraki tüm kalkışmaların
tetikleyici ve Anadolu'ya isyancı tohumların ekilmesinde eşit ve özgür bir
dünyanın özlemini bize öğretmesi açısından çok önemlidir.
Bu konu hakkında bilgi ve belgelerin azlığı yada kasıtlı belgeleri saklanan
bir dönem olması bizi bu uzun bekleyişe sürükledi. Üstelik eldeki
belgelerdeki bilgilerin çelişkilerle dolu olması ince elemek sık dokumak
gereğini getirmiştir. Örneğin Hace* Bektaş Baba İlyas
tarafından Rum diyarının önderi Karaca Ahmet Sultanı ikna
etmeye gönderildiği için çatışmalar bulunmadığı, kardeşi Menteş'in
çatışmalarda öldüğünü belirten kaynakların yanı sıra, küçük olduğu için
savaşa katılamadığı az sayıda kalan kişiyle birlikte Karaca Ahmet Sultan'ın
meclisinden Bacıyan Rum Teşkilatının onları kurtardığı ve koruduğu, bunların
daha sonra Musayı Kazım soyundan gelen Hace Bektaş etrafında toplanarak
hareketin devamı sağlandığı gibi birbiriyle çelişen bilgeler var. Bizce
önemli olan Türkmenlerin sömürgeci Moğollara karşı ilk budun hareketi
(ulusal direnişi) , Ankara'da kurulan Ahi Devleti
ve ilk meclisleşme (Bacıyan-ı Rum, Ahiyan-ı Rum ve Gaziyan-ı Rum)
, Türk dilinin resmi dil olarak ilanı, Hümanizmin kökenlerini atanlar bu
ayaklanma içinde yetişmiştir.
Ahi Devleti'nin kurucuları içinde önemli yere sahip Şeyh Edebali
kendisi gibi Kayı boyundan gelen Osman Bey'i kızı ile
evlendirip, devletin anahtarını ona teslim etmiştir. Osman Bey ve Orhan Bey
zamanında Divanı Hümayuna istedikleri an kapıyı çarpıp girebilen Alp
Erenlere büyük saygı duyulurken, kendine bey unvanını yakıştıramayan
Murat Hüdavendigar (Allah Gölgesi) adını alıp Türkmenleri ilk kez
devlet mekanizmasından kovmuştur. Türkmenler Hüseyin Gazi ve Battal
Gazi
döneminden Bizans zulmüyle inleyip Hıristiyan gibi gözükerek yaşarken, yine
Bizans'a özenen Osmanlı onlara zorla Kızıl Börklerinin yerini yeşil sarık
giydirip Müslümanlaştırmaya çalışmıştır. Bin yıl Hıristiyan zulmüyle inleyen
Türkmenler bin yılda İslam zulmüyle karşılaşmışlardır. Katı Ortodoks
Hıristiyanlık ve Şeriatçı İslam rejimleri altında karındaş hukukunu
yaşatmaya, Heteredoks (karışık) İslam yada Batıni - Tasavvufi inançlarını
kah gizli saklı yaşarken kah da yeter deyip kalkışlarla kendi düzenleri
kurmak istemeleridir.
1239-1240 tarihinde Anadolu'da yükselen, Baba İlyas-Baba İshak
ikilisi önderliğindeki toplumsal başkaldırıyı, büyük halk ayaklanmasını,
Aleviliğin ihtilalci siyasetlerinden Babailiği yaratmıştır. Babailik
toplumsal halk hareketi, Babek-Hurremi ve Karmati-Mazdek Ütopik
Komünizminin
ihtilalci geleneğinin Anadolu'daki yansımasıdır.
Eylemin karargahı Ballıca Mağarası ve mağara kültüne kısaca
değinirsek; Tokat' ın batısında Yeşilırmak vadisine bakan kuzey yamaç da yer
alan "Ballıca Mağarası" Tokat' a 36 km Pazar ilçesine ise 8
km uzaklıktadır. İslami bir motifte olan Mağara kültünde Hz.Muhammed'e Vahy,
Hıra mağarasında gelmiştir. Ve yine bir mağara da saklanmıştır. Çoban ve
göçebe Türkmen topluluklarında mağaralar ve dağlardaki oyuklar kutsal kabul
edilerek "korunak"
olarak kullanılmışlardır. Yasak olduğu dönemlerde Hıristiyanlar ibadetlerini
gizli olarak mağaralarda eda etmişlerdir. (1)
Mağara da zikirden amaç; bedeni arındırarak, ruhun "Hakk ile Hak"
olmasıdır. Bu nedenle mağaralar kutsal kabul etmişlerdir. "Allah'ta
yok (Fenâ Fillah) olma/kılabilme" makamı olarak kabul edilmiştir.
Alevi tasavvufunda, mağara kalbi ve gönlü simgelediği gibi, içsel ve ruhani
dönüşüm sağlayan bir aydınlanma mekânıdır. Mağara ana rahmini de sembolize
ederek, yeniden doğuşu simgeler. Hâce Ahmed-i Yesevi, 1103
yılında Yesi'de dünyaya gelmiş, 1166/7 de bir oyukta inzivaya çekilmiş ve
125 yıl Hakk'a ve halk'a hizmet ederek, 1228 yılında yine Yesi'de Hak'ka
yürümüştür. Hacı Bektaş-i Veli, Anadolu'ya gelip Suluca-kara-höyüğ'ü yurt
edindikten sonra, bir mağarada çile çekip zikretmiştir. Bütün Alevi Uluları
geleneksel olarak bir mağara da Tevhid Çekip erbain çıkarmışlardır. Ballıca
Mağarası'nı barınak olarak kullanan dönemin Alevileri (Babai Toplumu),
geleneğe uyanarak yeniden dirilir ve derlenir.
Ballıca Mağarası geçici bir süre, Babai İsyanı'na katılan cemaate sığınak ve
barınma mekanı olmuş, Babai kalkışmasında "Askeri Karargahı ve
Lojistik Destek" yeri olarak kullanılmıştır.
Babailer ve Babai Ayaklanması
Baba İlyas'ın mürşidi/piri Dede Garkın'dır.
Menakıbul - Kutsîye ile Hacı Bektaş-ı Veli Vilayetnamefi'nin verdiği
bilgiler tamamlanacak olursa Dede Garkın Moğol istilası önünden kaçan
Harzemliler ile Anadolu'ya gelen ve muhtemelen 1220 dolaylarında Elbistan
havalesine yerleşen bir Türkmen babasıdır. (2) Elvan
Çelebiye göre ise Dede Garkın'ın baş halifelerinden olan Baba İlyas, Dede
Garkın'ın görevlendirmesiyle Amasya'nın Çat köyüne giderek zaviyesini
kurmuştur.
Şeyh Ebu'l-Beka Baba İlyâs-i Horasanî, Moğol istilâsı sırasında
Harezmşahlar'ın hakimiyetindeki Horasan'dan Anadolu'ya gelmiş bir Türkmen
Şeyhi'dir. Baba Resul diye de tanınan Baba İlyas 637'de (1239/40)'de Anadolu
Selçuklu Sultani II. Giyaseddin Keyhüsrev'e karşı iktidar erkini ele
geçirmek amacıyla bir halk ayaklanması hareketi başlatır, diyorlar tarih
araştırmacıları. Baba İlyas, Haraşna (Amasya) - Çat Köyü'ndeki Zaviyesini "Askeri
Komuta Merkezi" haline getirerek Babai Hareketinin Başkomutanlığına
atadığı halifesi Bayat boyundan Baba İshak ve 60 Türkmen Babası ile isyanı
organize etmiştir.
Babai İsyanına katılan ve belli yöreleri teşkilatlayan bazı önderler
şunlardır; Piri Baba, Koyun Baba, Hubyar Sultan, Şeyh Nusret, Gajgaj Dede,
Davut Baba, Pertev Sultan, Emir-i Çin Osman, Ayna Dola, Nure Sufi, Hacı
Mihman, Şeyh Edebalı, Menteş ve Kardeşi Hace Bektaşı Veli, Sarı Saltuk,
Barak Baba, Aybek Baba, Baba Merendi, Taptuk Baba, Emircem Baba, Şeyh Hasan
Oner, Şıh Bahşiş, Şeyh Ahmet Tavil, Geyikli Baba, Dur Hasan Baba, Şeyh Balı,
Karaca Ahmet Sultan gibi birçok Baba İlyas halifesi katılmış, bunlardan çok
azı kırımdan kurtulabilmiştir. Yada Alevi hareketini daha sonra toparlamak
üzere bölgeden müritlerce uzaklaştırılmışlardır.
Malya katliamından geri kalan baba ve dedeleri Alevi Seyyid Ocaklarını Hacı
Bektaşi Veli (1209/10-1271/3) çevresinde 1240 sonrası toparlayarak Alevi -
Bektaşi örgütlenmesini yeni baştan yaratarak ve yaşatarak bugünlere
getirmişlerdir. Bu nedendir ki Ahmet Yesevi-Ebul Vefa-Baba İlyas'ın
halifeleri 1240 sonrası Hace Bektaşi Pir kabul ettiklerinden onun halifesi
sayılmışlardır.

Baba İshak tarafından harekete geçirilen Türkmenler Malatya ahalisini isyana
teşvik etmişler ve batıya doğru yönelmişlerdir. Harekâtın boyutları büyümüş,
giderek Sivas Tokat, Amasya, Çorum, Yozgat, Nevşehir, Kırşehir ve Aksaray'ı
sarmıştır. Baba İshak ve Türkmen ordusuna karşı ilk savaşa giren ve yenilen
Malatya valisidir. İkinci kez Malatya valisi Muzafferuddin Alişir Hıristiyan
halk ve Manastırlardan topladığı okçularla birlikte Kürtler ve
Germiyanlılar'dan oluşturduğu bir ordu ile Baba İshak Türkmen kuvvetleriyle
savaşır ve yenilir. Böylece Horasanlı Baba İlyas ve Şamlı Baba İshak, feodal
hükümete karşı, Sultan I.Alâeddin'in son dönemlerinden itibaren (1230'dan
sonra) oluşmaya başlayan nesnel koşulların tam olgunlaştığı; feodal beylerin
köylü ve konar-göçer halk yığınlarını ağır haraç ve vergilerle canından
bezdirdiği son on yılda yarattığı ihtilalci Babai Siyaseti'yle, Konya'ya
yürümeyi ve iktidarı ele geçirerek eski düzeni yıkıp, kendi düzenlerini
kurmayı amaçlamışlardır.(3)
Prof.Dr. Ahmet Yaşar Ocak, "Babai isyanını nakleden çağdaş
kaynakların hemen tamamı, olayların, Baba İshak tarafından Maraş ve Elbistan
mıntıkasında girişilen faaliyetlerle başladığını haber verirler"
demektedir.(4)
Prof.Dr. Mikail Bayram ise, Baba İshak'ın harekâtını Moğollara ve Moğol
yanlısı yönetime karşı direniş arz eden Türkmen İsyanı olarak
değerlendirmektedir. (5)
Dr.İ.Kaygusuz ise; Baba İlyas-Baba İshak ikilisi önderliğinde ki toplumsal
başkaldırıyı: "Babailik toplumsal halk hareketi, Babek-Hurremi,
Karmati-Mazdek geleneğinin Anadolu'daki yansıması" olarak
değerlendirmektedir.(6)
Aslında Babai Ayaklanmasi'nda daha önemli belirleyici unsur "Alamut
Nizari İsmaili öğretisi ve stratejisi"dir.
Gadi Nassi; "İki Bizans gizemci hareketi" dediği Paulikien
(Polisyenlik) ve Bogomillik öğretisinin "Osmanlı tasavvufunun doğuşu"nu
hazırladığını; Babai ve Bedreddin ayaklanmalarının coğrafi ve düşünsel
altyapısını oluşturduğunu belirtmektedir. (7) Önemli
tarihçimiz, Prof.Dr. Fuat Köprülü'de aynı görüştedir.
10 Muharrem 637/12 Ağustos 1239 Çarşamba günü başlayan Babai isyanı Malatya
Sivas Amasya güzergâhındaki bölgelerde yaygınlaşır. Selçuklu başkenti
Konya'ya yürümek üzere Kırşehir-Malya Ovası'nda Türkmenler toplanır.
Selçuklu ordusu Kürt Ermeni Gürcü ve Frenk askerlerinden oluşan bir kuvvetle
Kasım ayında Malya Ovası'nda çocuk ve kadınlarla olan Babai Türkmenlerine
saldırarak kılıçtan geçirilir. Baba İshak öldürülerek isyan kanlı bir
şekilde 1240'da bastırılır.
Ayaklanma öncesi Ebu'l Ferec (Ö.1286)'e göre; bir Türkmen Şeyhi olan Baba
İlyas Amasya'daki zaviyesinde kendisini Resul ilan ederek Anadolu'daki
Türkmenleri kazanmak üzere baş halifesi Şeyh İshak'ı Adıyaman'a gönderir.
İşte bu dönemde de kanımıza göre; Baba İlyas'n halifesi Piri Baba'yı damadı
Şeyh Hasan Oner'e ulak olarak Malatya Arapkir'e göndermesi güçlü bir
olasılıktır. Baba İshak Şami ve Piri Baba Adıyaman Malatya bölgesinden
topladıkları Türkmen oymaklarıyla Konya'ya yürümek için Malya Ovasına
gelmişlerdir. Yenilgiden sonra ise dağılmışlardır.(8)
Amasya tarihçisi H. Hüsameddin'e göre Amasya valisi Berge Han Baba İlyas'n
müridi olduğu için onu koruyarak Amasya'da şeyhliğine devam ettirmiş ve
vakfiye vermiştir,1258/9 tarihinde ölmüştür. Türbesi ise Çat Köyün'dedir.
Diğer bir rivayete göre ise, Baba İlyas Amasya kalesinde hapisteyken
zindandaki hücreye bir at gelerek buna binmiş ve göğe ağıp gitmiştir. Tıpkı
Hz. İsa yahut Mani gibi bir daha yeryüzüne gelmek üzere göğe çekilmiştir. Bu
durumu gören hücresindeki keşiş ise Müslüman olmuştur. Bir başka rivayete
göre ise, Baba İlyas, Amasya kalesi burçlarına asılmıştır. Burçtan cesedi
müritleri gizlice alarak, bu günkü Amasya Turhal yolu üstündeki İlyas köyü
(Çat) adıyla bilinen yere defnedilmiştir. Halen halk tarafından türbesi
ziyaret edilerek dilekler tutulmakta, çeşitli dertlere derman ve hastalara
şifa dilenmekte, koçlar ve horozlar kurban edilmekte, adaklar sunulmaktadır.
Bölgede ki insanlar burayı, Sarılık Evliyası olarak anmaktadırlar...
Yine H.Hüsameddin 'e göre Amasya merkez'de Ambarlı Evliya Türbesi olarak
anılan mekânında Baba İshak Kefersudi'nin türbesidir. Kanımıza göre, Malya
ovasında öldürülen Baba İshak'n naşı Babai müritlerce alınarak gizlice
buraya getirilerek konuştur. Baba İlyas'ın türbesi, Amasya'dan Turhal'a
giderken 10, Km. bulunan İlyas (eski Çat) Köyü'nde bulunmaktadır
Aşıkpaşaoğlu (1392/3-1423/4) ise; Baba İlyas'ı Seyyid Ebül Vefa halifesi
olarak zikrederek, Hacı Bektaş'ın ise, Horasan'dan kalkarak Baba İlyas'ı
görmeye geldiğini ve gördüğünü, kardeşi Menteş'inde Sivas'da şehit olduğunu,
kendisinin de Kara-Öyüğ 'e yerleşerek Anadolu Bacılarını (teşkilatını)
seçtiğini belirtmektedir.
Alevi Ocak zade dedesi olarak Baba İlyas-ı Horasanî soyundan gelenler Çorum
Meçitözü ilçesi Kalecik Köyü'nde yaşayan pir ve piroğlu aileleridir. Baba
İlyas'ın torunlarından Elvan Çelebi büyük dedesinin geleneğini Alevi
töresini yolunu devam ettirmek için Kırşehir'den ayrılarak Çorum'un kendi
adıyla anılan köyüne zaviyesini kurarak tasavvufi düşüncelerini yaymıştır.
Baba İlyas Oğuzların Bayındır boyundandır.
Prof Dr.Osman Turan şöyle demektedir: Özünden kopmuş Selçuklu yönetimi ise;
Kürt, Gürcü, Rum, Ermeni asillerini ve Frenk şövalyelerinin oluşturduğu
kuvvetlerle Babai Türkmenlerini ancak yenebilmişlerdir. Fakat bu hareket; "Türk
dirlik ve birliğini" sağlama yönünden fikri bir harekâtın babası
olarak; Osmanlı Devleti'nin kuruluşunu sağlamışlardır. Bu anlayışın ürünü ve
hedefi olarak da; Babai İsyanı'na katılan "Kolonizatör Türk
Dervişleri"ni, Şeyhleri, Babaları, Dedeleri, Abdalları, Ahileri,
Bacılar Örgütünü; Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda ÖNCÜ olarak görmekteyiz.(9)
1240 Tarihi; Alevi Toplumu için bir kırılma ve dönüm noktası olduğu kadar,
yeniden derleniş ve diriliş, Malya Ovası yenilgisi
sonucundan bilgi ve beceri edinme nirengi noktasıdır. Malatya'lı Süryani
tarihçisi Ebul Ferece göre Baba İlyas Halifesi Baba İshak'ı Adıyaman'a
göndererek isyanı başlatmıştır. Babailer halk hareketinin stratejik hattı
Malatya Amasya güzergâhıdır. Bizim kanaatimize göre, bu hat üzerinde bulunan
baba ve dedeler ile Türkmen oymakları ayaklanmaya katılmışlardır.
Pavlikanizm Babai Hareketini tarihsel kalıtım olarak etkilemiştir.
Orta-Asya'dan kopup gelen Şamanist ve Heterodoks İslâm olan Türkmenler;
Fırat Havzası'nda ki yerli halkların inanç ve kültürlerinden de
etkilenmişlerdir. Ama bu halkları da kendilerine tabi kılarak
organizasyonları içine dâhil etmişlerdir. Bu nedenle Babailer İsyanı bir
Türkmen ayaklanmasıdır...
Babai Harekâtı çok girift bir başkaldırı olup; çeşitli kesimdeki
Türkmenlerin yer aldığı devleti ele geçirme isyandır. Babailer İsyanı'nın
devamı olarak da kent ve kasabalarda Ahi direnişini görmekteyiz. Her iki
isyan ve direniş, mevcut iktidara ve 'sömürgeci' Moğol
istilasına karşı "MİLLİ" bir karşı koymadır, ulusal
şahlanıştır...
Babai Siyasetinin İnançsal Temelleri
Rum (Anadolu) Selçukluları döneminde feodal beylere (atabeyler,
emirler) topraklar sultan tarafından temlik edilmekte ve bunlar üzerinde
yaşayan köylülerden vergi toplama hakkı verilen yurtlar olarak
bilinmektedir. Toprağı kullanma ile birlikte -satış, devretme ve miras hakkı
kuşkulu- toprak üzerinde özel mülkiyet kurumu doğmuştur. (10)
Bu dönemde büyük zenginlikler feodallerin ellerinde yoğunlaşmış
olsa da, tarım ürünleri, değiş tokuş edilen ya da satın alınan mallar ve
mamul mallar, savaş ganimeti sultana gidiyordu. Sultanın evlenmesi
durumunda, ya da başkentte bulunmadığı uzunca bir süreden sonra dönüşünde
bu, feodallere duyurulur ve onlar da sultanın sarayına armağanlar götürmek
zorundadırlar. Sultan, gezi ve ziyaretleri esnasında geçtiği yerlerde
kendisine güzel erkek ya da kadın tutsaklardan, altın dolu keselerden Türk
ve Arap atlarından vb. oluşan armağanlar topluyordu. Tükenmeye yüz tutan
hazine zaman zaman bağışlarla doluyordu. Feodaller sultana verdikleri
haraçları, durumları gittikçe kötüleşen köylülere fazlasıyla ödetiyorlardı.
Perişan durumdaki köylüler, dayanılmaz bir zulüm altında bunalıyordu.
Feodaller, köylülere, sultanın kendilerine baktığı gibi bakıyor. Böylece
ülkede zorbalık ve baskı egemenliği sürüyordu. Elbetteki köylülerin
ellerinden ürünlerinin zorla alınmasını devlete şikâyet edilmesi sonuçsuz
kalıyordu. (11)
Böylece Horasanlı Baba İlyas ve Şamlı Baba İshak, feodal hükümete karşı,
Sultan I. Alaadin'in son dönemlerinden itibaren (1230'dan sonra) oluşmaya
başlayan nesnel koşulların tam olgunlaştığı; feodal beylerin köylü ve
konar-göçer halk yığınlarını ağır haraç ve vergilerle canından bezdirdiği
son on yılda yarattıkları ihtilalci Babai Siyaseti'yle, Konya'ya yürümeyi ve
iktidarı ele geçirerek eski düzeni yıkıp, kendi düzenlerini kurmayı
amaçlamışlardı. İran'da Zerdüşt Ortodoksizmine karşı yükselen heterodoks
(aykırı) Mazdekizmin mutlak eşitlikçi ve paylaşımcı siyaseti, Heterodoks
İslam'ın (Aleviliğin) içine girip yerleştikten sonra isyanlar, kutsal
kişilerin yani Ehlibeyt ve On iki İmamların öcünü alma hareketleri olmaktan
çıkmış ve kuramsal ütopik komünist ihtilaller niteliğini kazanmışlardı. 9.
yüzyılın ilk yarısında 20 yıl aralıksız süren Babek Hurremi ihtilalci
hareketi, onun bir çeşit devamı olan Karmati Alevilerinin ihtilalci siyaseti
ile aynı yüzyılın sonlarında, yaklaşık 200 yıl süren bir devlet kurdurmuştu.
Bu Karmati toplulukları, Mazdekizmden alınıp geliştirilen ütopik komünistik
düzeni, kurdukları kale-kentlerinde (Dar al-Hicra) uygulamışlardı.
Aleviliğin Babai siyasetinin de amaçladığı düzen farklı değildi.
Baba İlyas'ın "Peygamber olarak ortaya çıkma" eyleminden
iki önemli nesnel olgu çıkarıyoruz: Tanrı-İnsan bütünlüğü ve Tanrı'nın insan
olarak görünüm alanına çıkması (epiphaneion), insanlaştırılması. Tanrı'yı
köylü kılığında tanımlama, köylü kitlesinin, yani halk çoğunluğunun
yüceltilmesi, tanrılaştırılması olarak algılanmalıdır. Bu çoğunluk, yani
halk her şeyin mutlak sahibidir, her şeyi yapmaya gücü yeter. Yönetim erki
de onundur, o kullanır ancak. Biz, tasavvuftaki "Enelhak (Tanrı
benim)" inancının bir çeşitlemesi olan "El-Hakk-u Hüv-el
Halk, v-el-Halk-u Hüv-el Hakk (Tanrı Halk'tır, Halk da Tanrı'dır)"
söyleminin, bir veli tarafından uygulamaya konulması olarak görüyoruz. Bu
bağlamda Halk'ı, Hakk'ın gölgesi ve örtüsü olarak yorumlayan tasavvufi
görüşlere rağmen sonuç değişmiyor.
"Halk Hakk'ın gölgesi ve örtüsüdür" yorumu da, Ortodoks
İslamın (Sünnilik) devlet ve iktidar anlayışına taban tabana zıttır ve Halk
demokrasisi anlayışıdır. Çünkü Şeriat yönetiminde: mutlak iktidar
Allah'ındır. Ancak yeryüzündeki gölgesi ve peygamberin vekili halifeye
devretmiştir. Bütün Müslümanlar Halife'nin tebaa'sıdır." (12)
Demekki, Malik-i Mülk (mülkün, dünyanın sahibi), Hakk ile eşitlenen
Halk'tır. İktidar doğrudan halkındır. Baba İlyas yorumladığımız inancıyla
oluşturduğu siyasette, örnek aldığı Babek Hurremi'den daha ileridedir..
Abu'l- Farac'ın, "Baba İlyas'ın Muhammed'in yalancı olduğu,
peygamber olmadığını ileri sürdüğünü" yazması, Hıristiyanlığın
Ortodoks mezheplerinin Muhammed hakkındaki düşünceleridir. Baba İlyas,
Muhammed'e ne yalancı demiş ve ne de onu yadsımıştır. Böyle yapması, her
inanç, din ve milliyetten (feodalların ezdiği) halk kitlelerini ayaklanmaya
çağırma siyasetine aykırı düşerdi. Onun düşüncesi, Karmati lideri Abu Tahir
Süleyman'ın bilinen en büyük eylemi olan 930 yılında Mekke'yi basarak,
kutsal sayılan Cennet'ten geldiğine inanılan Hacer el-Esved (kara taş)
yerinden söküp başkenti Al Ahsa'ya götürmesindeki inanç anlayışıyla
ilişkilidir: Ortodoks İslam çağı ve Muhammed'in peygamberliği artık sona
ermiştir. Her çağın halk ve insanlık önderi, o çağın hem imamı (velisi), hem
peygamberidir. İnsanlığı bunlar kurtaracak, halkları ezen zalimleri ortadan
kaldırarak; dünyayı insanca kardeşçe yaşanır ve ortakça-eşitçe yararlanılır
duruma getirmek onların görevidir. İşte ikinci önemli sonuç ya da nesnel
olgu budur: Baba Resulullah, proto-Alevilerden Karmatilerin inanç ve
düşünceleri ve onların devamı olan Nizari İsmaililerin Alamut lideri Hasan
Sabbah inanç anlayışıyla harekete geçmiştir.
Horasanlı Hace Bektaş'ı Rum Erenlerine Baba İlyas mı göndermişti?
Hace Bektaş, Elbistan ovasında Dede Kargın'la görüşüp-halleşerek
halifesi olmuştu. Ancak son araştırmalarımızda vardığımız sonuca göre, otuz
yaşlarındaki genç İsmaili daisi olarak Batıni derviş Hace Bektaş'ın bir kaç
yıllık gezi ve propaganda görevinin arkasından son durağı Rum diyarı, yani
Anadolu olmuştur. Ancak onu Anadolu'ya gönderen Ahmed Yesevi ya da onu
izleyen çevre değil, Alamut İmamı Alâeddin Muhammed III (1221-1255)
olmuştur. Alamut'tan Horasanlı Baba İlyas'a yeni bilgiler getirmiş ve onun
hizmetine girmiştir. Bu propaganda döneminde batıni daisi Hace Bektaş'ı, ya
bizzat Baba İshak'ın kendisi Baba İlyas'a götürdü, ya da yanına adamlar
katarak gönderdi. Vilayetnâme bunlardan açıkça söz etmiyor. Ancak Âşık
Paşaoğlu (1481), Elvan Çelebi (1358-9), Ahmet Eflaki (1353) ve Mehmet Neşri
(1492)'deki kısa bilgilerle ve Vilayetnâme (1480'li yıllarda)
söylencelerindeki özü birleştirdiğimizde, gerçekler aydınlığa çıkıyor.
"Hace Bektaş'ın Anadolu'ya gelmesini beyan edeyim" diyen
Aşık Paşaoğlu sürdürüyor:
"Bu Hace Bektaş Horasan'dan kalktı. Bir kardeşi vardı, Menteş
derlerdi. Birlikte kalktılar. Anadoluya gelmeye heves ettiler... O zamanda
Baba İlyas gelmiş, Anadolu'da oturur olmuştu. Hace Bektaş kardeşiyle
Sivas'a, Sivas'tan Baba İlyas'a geldiler. Oradan Kırşehir'e, Kırşehir'den
Kayseri'ye geldiler.. Hace Bektaş kardeşini Kayseri'den gönderdi. Vardı
Sivas'a çıktı. Oraya varınca eceli yetişti onu şehit ettiler..." (13)
Hace Bektaş Veli, Âşık Paşaoğlu'nun belirttiği gibi Baba İlyas ile
görüştükten sonra, kardeşiyle birlikte önce Kırşehir'e, sonra Kayseri'ye
gitti. Bize göre keyfince gitmedi; Baba İlyas Horasani tarafından, Rum
erenlerine Peyik (elçi) hizmetiyle gönderildi. Nasıl mı? Vilayetnâme'nin
söylencesel dilinden dinleyelim:
"Hünkâr Hace Bektaş Veli Rum ülkesine yaklaşınca mana âleminden Rum
erenlerine: 'Selamlar sizin üzerinize olsun Rum'daki erenler ve kardeşler'
diye selam verdi. 57 bin Rum ereni sohbet meclisindeydi. Rum'un gözcüsü
Karaca Ahmed'di. "Hünkâr'ın selamı, Fatma Bacı'ya malum oldu. Bu kadın
Sivrihisar'da Seyyid Nureddin'in kızıydı; henüz evlenmemişti; sohbet
meydanındaki erenlere yemek pişirmekteydi. Karaca Ahmet de Seyyid
Nureddin'in müridiydi. Fatma Bacı ayağa kalkıp, Hünkârı'n geldiği yöne
dönerek elini göğsüne koydu ve üç kez 'dedi selamını aldım', yerine
oturdu."Meclistekiler: 'Kimin selamını aldın?' dediler. Fatma Bacı: 'Rum
ülkesine bir er geliyor. Siz erenlere selam verdi; onun selamını aldım.'
dedi. Erenler: 'Sözünü ettiğin er nereden geliyor?' diye sordular. Fatma
Bacı: 'Kendisi Horasan erenlerindendir. Ama şimdi Beyt-Allah tarafından
geliyor..." (14)
Görüldüğü gibi burada (Kayseri ya da Eskişehir çevresinde), Karaca Ahmet'in
gözcülüğü altında bir toplantı yapılmaktadır. İlk dönem Osmanlı tarih
yazıcılarından Tarihçi Ali, Künh-ül Ahbar'da.
"Ol tarihte Rum erenlerinin şöhretli kutbu Karaca Ahmet Sultan idi.
Çağında elli yedibin müridi onun emrindeydi... Sivrihisar'da oturan Seyyid
Nureddin adında bir zatın terbiyesinde seccade-nişindi..." diye
yazmaktadır. Şakaayik'te ise Horasan'da bir şahın oğlu olduğu ve cezbeye
kapılarak Rum ülkesine geldiği belirtilir. (15)
Karaca Ahmet Sultan Gaziyan-ı Rum'un baş erlerinden biri olacaktı daha
sonra. Toplantıda Seyyid Nureddin'in kızı Fatma Bacı'nın görevli bulunduğu
görülmektedir. Bu Fatma Bacı'nın daha sonra Alevi-Bektaşi literatüründe
Hatun Ana, Fatma Nuriye, Kutlu Melek, Kadıncık Ana diye anılacağını ve
Bacıyan-ı Rum'un baş bacılarından olacağını biliyoruz. (16)
Hace Bektaş'ın Rum'daki erenlerini ziyarete gelişinin amacı; Karaca Ahmet
Sultan'ın 57 bin müridiyle, yani kendisine candan bağlı 57 bin kişilik
gücüyle, Baba Resul'un Suriye ve Anadolu'da her kavimden, her dinden edinmiş
olduğu 72 bin müridini, yani bu denli insan gücünü birleştirmenin yollarını
aramaktı. Bize göre, Kırşehir, Kayseri, Sivrihisar-Eskişehir gibi Rum'un
batısındaki kentlerin çevresindeki Türkmen yığınlarının önderleri,
başkaldırı arifesinde kendileriyle birleşmesinin tezelden sağlanması
gerekiyordu. Genç bilge ve ermiş, yedinci İmam Musa Kazım'dan inme Horasanlı
batıni daisi Hace Bektaş aracılığıyla birleşmeye çağrılıyorlardı.
Bu büyük toplantının, Baba İlyas'tan daha önce gelen bir haber üzerine
yapılmış olması da olasıdır. Urfa-Samsat, Adıyaman, Maraş ve Malatya'dan
Amasya'ya Tokat'a uzanan bölgelerdeki kaynaşma ve gelişmelerden de habersiz
olamazlardı.
Kaynakların hemen hepsinin Karaca Ahmet Sultan'ın "Horasan
şahlarından birinin oğlu olduğunu" söylemesi, onun gerçekten
Bektaş'ın yaşlarında ve bir bey oğlu olduğunu gösterebilir. Belki de
Horasan'dan tanışıklıkları vardı. Rum'un batısı Karaca Ahmet'ten soruluyordu
ve aynı zamanda bir hekimdi. Kendisine bağlı elli yedi bin müridiyle çok
büyük bir güçtü. Horasanlı Hace Bektaş bu sırada devreye sokulmuştu. Hace
Bektaş, Karaca Ahmet Sultan'ın kişiliğinde bilgi, görgü, inanç ve ikna
gücüyle elli yedi bin Rumlu Erenler topluluğunu kendisine bağlamış ve
peşinden çekip götürmüştür. Zaten Karaca Ahmet'in, Orhan dönemine dek
yaşadığı ve Babailerden olduğundan Osmanlı tarih yazıcıları hemfikirdirler.
Baba İshak Selçuklu Ordularını Peşpeşe Yeniyor
Baba İlyas'tan haberi alan Baba İshak ayaklandırdığı güçlerin
başına geçerek Kefersud'dan hareket etti. Hısn-i Mansur (Adıyaman), Gerger
ve Kâhta üzerinden ilerlemeye başladı. Kadın erkek, genç yaşlı eli silah
tutan herkes savaşa katılmış, onun peşinden Baba Resul'u görmeye
gidiyorlardı. İbn Bibi'nin tanımlamasına göre, büyük çoğunluğu "Siyah
libaslı, kızıl börklü ve ayağı çarıklı Türkmenlerdi" bunlar ve
heterodoks İslam (Alevi) inançlıydılar. Baba İlyas'ın peygamberliğini kabul
edip ilerledikçe sayıları da artıyordu. Malatya valisi Muzafferuddin Alişir
Selçuklu ve Hıristiyan paralı askerlerden bir orduyla Baba İshak'ı
karşıladı. Yapılan meydan savaşında yenildi ve tüm ağırlığını bırakarak
Malatya'ya geri çekilmek zorunda kaldı. Kürt ve Germiyanlardan oluşturduğu
ikinci bir orduyla Elbistan ovasında saldırdıysa da, Baba İshak'ın yeni
katılımlarla güçlenmiş ordusu tarafından bozguna uğratıldı.
Sivas'ı alıp İğdişbaşı Hurremşahı ve diğer beyleri de öldürdüler. Babailerin
bu başarısı karşısında bölgenin halkları da onlara katıldı. Sivas çevresinde
yaşayan Karamanlı ve Canik ve Sinop çevresinde konar-göçer yaşayan Çepni
Türkmenleri de onlara katıldılar. Babailer Tokat'ı aldıktan sonra Amasya
bölgesine girdiler. Bu sırada Sultan Gıyaseddin Keyhusrev II korkusundan
başkent Konya'yı terk edip Kubadabad'a çekildi. Hacı Mubarızüddin Armağanşah
kumandasında büyük bir ordu Amasya'ya gönderilmiş bulunuyordu. Bu ordu
Amasya kalesinde savunma durumunda olan Baba Resul'u tuzağa düşürerek
savunma gücünü kırdı. Simon de Saint Quentine'nin anlattığına göre çok kanlı
çarpışmalar oldu. Armağanşah bu kuşatmada Baba İlyas'ı yakalatıp Amasya
kalesine astırır. Ayrıca savaş meydanında mızrakla ya da boğularak
öldürüldüğüne dair farklı görüşler vardır. Elvan Çelebi ise, yakalanıp hapse
atıldığı ve kırk gün sonra Boz at duvarı yararak onu kurtarıp göğe
uçurduğunu anlatmaktadır.
Baba İshak'ın kumandası altında Babai kuvvetleri Tokat'tan Amasya'ya
ulaştıklarında Baba Resul'un kalede sallanan cesediyle karşılaşınca çılgına
dönmüşlerdi. Aylardır onu görmek, ona ulaşmak için yatağını yakıp yıkan,
silip süpüren bir sel gibi Amasya'ya akmışlardı. "Baba Resulullah!
Baba Resulullah!" diye bağırarak saldırıp Armağanşah'ın ordusunu
darmadağın ettiler ve kendisini yakalayıp öldürdüler. Arkasından artık
Konya'nın yolunu tutmuş bulunuyorlardı Gıyaseddin Keyhusrev bu büyük
yenilginin ardından, Erzurum'daki sınır boyu kuvvetlerini, Emir Necmeddin
kumandasında Babailerin üzerine sevk etti. Altı gün içinde Sivas'a ulaşan bu
ordu Türk, Gürcü, Kürt ve Frank askerlerinden oluşturulmuştu. Sivas'tan
Kayseri'ye, oradan da Kırşehir'e geçen Selçuklu ordusu Babaileri beklemeye
başladı.
Babai kuvvetleri, Baba İshak'ın başkumandanlığında Kayseri'ye
yaklaştıklarında, Ziyaret adı verilen yerde Selçuklu ordusuyla yaptığı kısa
bir çatışmayı da kazandıktan sonra Kırşehir'e doğru ilerlemeyi sürdürdüler.
Elvan Çelebi Kırşehir yakınlarında Kendek civarında kısa bir çarpışmadan
daha söz etmektedir.(1993. Bir yine lu'b nice vakidir / Şol ki Kendek'te
ceng-i sultani) Babai şeflerinin, bir toplantı yaptıklarını ve başından beri
hareketin içinde olan Hace Bektaş'ı sonu yaklaşmış ayaklanmanın dışına
çıkarma kararı aldıklarını görüyoruz. Bizzat Babai "askerlerin yiğit
başkumandanı" Hace Bektaş'a bu kararı bildirerek, onun Kendek'e
çıkıp Bereket Hacı'yı ziyaret etmesi, (2011. Server-i leşkeran ol şehbaz /
Hace Bektaş diyu gelir avaz, 2012. Kendek'e çık seni selamet bil / Bereket
Hacı'yı ziyaret kıl) yani onun yanına gitmesini istemiştir.
Babailer Kendek'ten sonra Malya ovasına ulaşmışlardı. Bütün ağırlıklarını,
sürülerini, kadın ve çocuklarını bu düzlükte bir araya topladılar. Malya
ovasına gelmiş olan Selçuklu ordusunun başkumandanı Emir Necmeddin,
yardımcıları Behramşah Candar, Gürcü Zahiruddin Şir idi. Bin kişilik 3000
altına kiralanmış zırhlı Frank şövalyelerinin başında ise Ferdehala (ya da
Frederic) bulunuyordu. Sonunda Selçuklu feodal sultanlığının, bütün
güçlerini seferber ettiği koskoca ordusuyla (12 bin ile 60 bin arasında
rakam verilmektedir), Babai halk güçleri (3 bin ile 6 bin arası rakamlar
verilmektedir) 1240 yılının Kasım ayı başlarında Malya ovasında karşıkarşıya
gelmişlerdi. Simon de Saint Quentin'in verdiği bilgiye göre Babai halk
güçleri, iki ay içerisinde inançları uğruna hayatlarını hiçe sayarak,
Selçuklu feodal kuvvetlerine karşı tam 12 meydan savaşı kazanmış
bulunuyordu. Bu nedenledir ki, Selçuklu askerleri Babai güçlerinin,
Türkmenlerin savaşçı şiddetinden (de la violence belliqueuse des Turcomans)
korktukları kadar, aralarında yayılmış olan Baba Resul'un mucizelerinden de
çekiniyorlardı; Babailerin kılıç kesmez, ok işlemez olduklarına inanmaya
başlamışlardı. Onlardan 4 veya 10 kat daha fazla olmalarına rağmen saldırıya
geçmeye cesaret edemediklerini söylemektedir bütün kaynaklar. (17)
Burada, büyük Babai önderi İshak'ın aralarına casuslarını sokup, onları
yanlarına çekme propagandası rahatlıkla sezilebilir. Belki bir süre daha
geçseydi askerlerin, silahlarını feodallere çevirmesi bile olasıydı. İşte
bunun zamanında farkına varan beyler, bin kişilik, belki daha fazla olan
parayla tutulmuş zırhlı frank şövalyelerini öne sürdüler. Babailer, okları
ve kılıçlarının etkili olamadığı demir donlu askerler karşısında şaşkınlık
içerisinde geri çekilmeye başlamışlardı. Daha ilk saldırıda Babai halk
güçlerinin kayıp vererek bozgun yaşamaları yüzünden, Selçuklu askerleri
arasındaki Babai propagandası kırılmış ve koca ordu kumandanlarının
emirlerine uyarak savaşa giriştiler. Yapılan bu çok kanlı savaşta, İbn
Bibi'ye göre 4 bin Babai öldürüldü. Malya ovası "Kızıl börklü, siyah
libaslı ve ayağı çarıklı Türkmenlerin" kanıyla kızıla kesti. Savaş
meydanında sağ kalan kadınlar ve çocuklar savaş tutsakları olarak galipler
tarafından paylaşıldı, satıldılar. Savaş sonrası beş yıl boyunca
koğuşturmalar sürdü, zindanlar Babailerle dolduruldu. Ayna Dövle gibi
yakalanıp da Babailiğini yadsımayanların derileri yüzülüp, tulum çıkarılarak
saman basıldı. Bu dönem içerisinde Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları)
örgütünün yardım ve düzenlemeleriyle gizlenerek sağ kalmış olan Baba İlyas
halifeleri, Sulucakarahöyük'te Hace Bektaş Veli'nin çevresinde toplandılar.
* Hace: sözlü edebiyatta eski hikâyeleri anlatanlar,
masalcı
DİPNOTLARI VE KAYNAKÇA:
1. Mağara ile ilgiler kaynak bilgiler Tokat İl Özel İdaresi
dokümanlarından derlenmiştir ve de Tokat Kültür Araştırma Dergisi, Sayı:
15,Tokat, Valilik Yayınları, Ballıca Mağarası Araştırma Raporu'dan
yararlanılmıştır.
2. Elvan Çelebi, Menakıbu'l-Kutsiyye Fi Menabıbı'l -Ünsiyye baba İlyas-ı
Horasanî ve Sülalesinin Menkabevi tarihi,Haz. İsmail B. Erünsal, Ahmet Yaşar
Ocak, TTK. Yay. Ank. 1995
3. Dr.İsmail Kaygusuz: "Baba Resul" Alev Yay. İst.2001 ve İbni Bibi;
"Anadolu Selçuklular Tarihi"; Çev.: Prof.Dr. Mürsel Öztürk, I-II cilt,
Kül.Bak, yay.Ank.1996 ve V. GORDLEVSKİ, : "ANADOLU SELÇUKLU DEVLET"İ, Çev.:
Azer YARAN, Ankara, Onur Yay. adlı eserlere bakınız.
4. Prof.Dr. Ahmet Yaşar Ocak: "Babailer İsyanı, Aleviliğin Tarihsel
Altyapısı yahut Anadolu'da İslâm-Türk Heteredoksisinin Teşekkülü" 2.Bas.
Dergâh Yay.1996 İst.
5. Dr.Mikail Bayram: "Baba İshak Harekakatının Gerçek Sebebi ve Ahi Evren
ile İlgisi", Diyanet Dergisi Cilt:18 Sayı:12 Mart-Nisan 1970 s.69-78 ve
"Babailer İsyanı Üzerine", Hareket Dergisi, Mart 1981 s.16-28
6. Dr.İsmail Kaygusuz: "Babailer ve Babai Ayaklanması", Yol Dergisi Sayı:7,
Eylül-Ekim 2000 Ank.
7. Gadi NASSİ: "İki Bizans Gizemci Hareketi ve Osmanlı Tasavvufunun Doğuşu",
Tarih ve Toplum Dergisi Sayı:111. Mart 1993 s.40-45
8. Gregory Abu'l Farac (Bar Hebraeus), Abu'l-Farac Tarihi cilt: I. ve II.
Çev. Ömer Rıza Doğrul, TTK. Yay., Ank.1987
9. Prof Dr.Osman Turan: "Selçuklulular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti"
İst.1969 ve Prof.Dr. Faruk Sümer: "Oğuzlar" İst.l980 ve Prof.Dr. Taner
Timur: "Kuruluş ve Yükseliş Döneminde Osmanlı Toplumsal Düzeni" 2.Bas. Turan
Kit. Ank.1979 ve Prof.Dr. Fuat Köprülü: "Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu",
TTK.yay.2.Bas.Ank.1984 adlı eserlere bakınız.
10. E. Werner, Çev. O. Esen-Y. Öner: Büyük Bir Devletin Doğuşu. İstanbul
1986: 98V.: V. Gordlevski, Çev. Azer Yaran: Anadolu Selçuklu Devleti. Ankara
1988: 130, 132.
11. V. Gordlevski 1988: 162-164.
12. İ. Kaygusuz: Görmediğim Tanrıya Tapmam. İstanbul 1996: 80-81.
13. Aşık Paşaoğlu Tarihi. Haz. Atsız, 2. Basım, Ankara 1992: 164-165.
14. Hacı Bektaş Veli-Vilayetname. Haz. A.Gölpınarlı, İstanbul 1990: 18; Hacı
Bektaş Veli-Vilayetname. Haz. Esat Korkmaz, İstanbul 1995: 37-38.
15. Bedri Noyan: Alevilik Bektaşilik Nedir? 2.baskı, Ankara 1987: 510-511;
Mehmet Şimşek: Hıdır Abdal Sultan Ocağı. İstanbul 1991: 68.
16. Âşık Paşaoğlu Tarihi. Haz. Atsız, 2. Basım, Ankara 1992: 165.
17. A. Yaşar Ocak 1989: 71-72. KAYNAK : Alevihaberajansi.com - 9 Ocak 2010
.......................................................
Kaynak : Alevihaberajansı- 9 Ocak 2010
|